GÜNEŞ DERGİSİ
Türkiye-Azerbaycan Ortak Yayını
Türk–Azerbaycan Ortak Mutfağı: İki Kardeşin Sofrada Buluşması Bir sofranın etrafında toplanmak, yalnızca açlığı gidermek değil; ortak bir kültürü paylaşmak, hatıraları tazelemek ve kimlikleri pekiştirmek demektir. İki devlet arasındaki “bir millet, iki devlet” anlayışı, mutfak kültüründe adeta “bir millet, iki sofra” gerçeği olarak karşımıza çıkar. Bu benzerlik sadece coğrafi yakınlığın değil, aynı zamanda tarih boyunca paylaşılan göçebe hayatın, İpek Yolu ticaretinin, Osmanlı ve Safevi kültürlerinin kesişiminin bir sonucudur. Anadolu’nun bereketli tarlalarında yetişen buğday ile Azerbaycan’ın verimli Karabağ topraklarında yeşeren sebzeler, aynı geleneğin farklı kollarını beslemiştir. Pilav kültürü bunun en canlı örneklerinden biridir. Türk mutfağında sofraların baş tacı olan sade pilav, Azerbaycan’da “plov” adıyla karşımıza çıkar; üzümlü, safranlı ya da kestaneli çeşitleriyle sadece bir yan yemek değil, başlı başına ziyafetin merkezidir.
https://hthayat.haberturk.com/yasam/yemek-
Türk ve Azerbaycan mutfakları, tarih boyunca aynı damarın farklı kolları gibi gelişmiş, bugün hâlâ birbirine benzeyen, birbirini tamamlayan tatlarla zenginleşmiştir.
https://www.yemektekeyifvar.com/pilav-tarifleri/nohutlu-ve-muskatli-pilav
Her iki mutfakta da pilav, misafire verilen değerin göstergesi sayılır. Et yemekleri söz konusu olduğunda, kardeş mutfakların en çok buluştuğu alan “kebap” ve “dolma”dır.
https://www.shutterstock.com/tr/image-
Anadolu’nun ocak başlarında pişen kebaplar ile Bakü’nün tandırlarında ağır ağır kızaran şişler, aynı kültürün iki farklı yansımasıdır. Dolma ise neredeyse iki mutfağın ortak simgesi hâline gelmiştir. Türkiye’de daha çok biber, patlıcan, kabak gibi sebzeler doldurulurken, Azerbaycan’da üzüm yaprağı dolması sofraların vazgeçilmezidir. Ancak her iki durumda da dolma, aileyi ve misafiri bir araya getiren, özenle hazırlanmış bir ikramdır. Tatlılarda da benzer bir kardeşlik izlenir. Baklava, Türk mutfağında bayramların, düğünlerin, misafir sofralarının en tatlı hatırasıdır. Aynı tat Azerbaycan’da da sofraların başköşesinde yer alır, fakat orada safranla, cevizle, fındıkla zenginleştirilmiş çeşitleriyle karşımıza çıkar. Türk lokumu ile Azerbaycan’ın şekerburası, fıstıklı ve bademli helvalar yine bu ortak geleneğin farklı versiyonlarıdır. İçecek kültürü de bu ortaklığın önemli bir parçasıdır. Türkiye’de çayın Rize’den Karadeniz kıyılarına uzanan hikâyesi ne kadar köklüyse, Azerbaycan’da çayın ince bel bardaklarında sunulması da o kadar köklüdür. Çay, yalnızca bir içecek değil; sohbetin, dostluğun ve misafirperverliğin sembolüdür. İki kültürde de “çaysız sohbet olmaz” anlayışı hâkimdir.
https://www.fotomac.com.tr/yemek-
Türk–Azerbaycan mutfaklarının ortaklığı sadece yemeklerle sınırlı değildir; aynı zamanda misafirperverlik kültürüyle de derinleşir. Anadolu’da misafire “Tanrı misafiri” denirken, Azerbaycan’da misafire “evin bereketi” gözüyle bakılır. Sofraya gelen konuk, en kıymetli yemeklerle ağırlanır, ev sahibi elindekinin en iyisini sunmakla övünür. Bugün dünyada gastronomi giderek millî kimliklerin en güçlü taşıyıcısı hâline gelirken, Türk–Azerbaycan mutfakları bu kimliği iki kat güçlü temsil etmektedir. Çünkü bu mutfak, yalnızca yemeklerden değil; ortak bir tarihten, aynı kökten, aynı türkülerden, aynı bayramlardan beslenmektedir. Bir baklava diliminde, bir plov tabağında, bir bardak çayın buğusunda; iki ülkenin aynı kalpten doğan kardeşliği gizlidir. Bu yüzden Türk–Azerbaycan mutfağı, sadece lezzetlerin değil; dostluğun, kardeşliğin ve ortak bir geleceğin mutfağıdır.
Güneş Dergi